“Anne arkadaşlarım beni sevmiyor, benle oynamak istemiyor, benle alay ediyorlar, bana vuruyorlar, hep Ayşe’nin dediği oluyor, onun istediği oyunu oynuyoruz.” Bu cümleler şimdilerde kimi anne babaların yüreklerini burkan cümleler…
Yuva çağından başlıyor çocuklar arasındaki ikilileşme. Birlik olup Ayşe’yi aralarına almıyorlar. Ayşe’ye eziyet ediyorlar. “Sen dün Ali’yle oynadın bizle oynayamazsın diyorlar.” Bir arkadaşı kendine alma, başka arkadaşlarla paylaşmama da sık sık yaşanabilecek bir durum. Çocuklar kimi kızdırabileceklerini, kime vurabileceklerini iyi biliyorlar. Bazı çocuklar ise yönetebileceği çocukları seçiyor. Birinci sınıf öğrencisi Emre anlatıyor: “Sınıfın generali Ali, onun babası ünlü o yüzden. Beni de sınıfın ikinci generali seçti. Ali’nin söyledikleri kanunlar, kimse onlara karşı gelemez. Ben bir kere karşı geldim. Boğazımı sıktı. Simdi ise birisi bana sataşınca, büyük sınıflardan falan, o beni koruyor. Kızlara savaş açtık. Ahmet’te arkadaşım ama o kızlara çarpınca pardon diyor, çok güçsüz. Herkes ona light diyor. Simdi ben onla oynarsam, Ali beni gruptan çıkarır, diğer arkadaşlarım benle oynamazlar.” Ne kadar güzel anlatıyor yaşanan durumu değil mi? Bu ve benzeri durumlar anne babaları çaresiz bırakıyor, çocuklarda ise stres ve baskı oluşturuyor.
Bebeğin ilk sosyal ilişkisi anne ya da annelik görevini yapan kişi iledir. Çocuk annesinden edindiği olumlu tavırla ailenin diğer fertlerine yönelir, onlara da güvenmeyi öğrenir. Böylece çocukta ilerideki sosyal ilişkilerinin temelini oluşturacak temel güven duygusu oluşur. Hemen hemen 3 yaşlarına kadar yaşıtlarıyla pek ilgilenmez, çünkü ben-merkezciliğinden tümüyle vazgeçmemiştir. Bir yaşıtı ile yan yana oynayabilir ama birlikte oynamaz, çünkü daha paylaşmaya hazır değildir. Çocuklar üç yaşından itibaren başka çocuklarla oynayabilirler ve giderek yaşıtlarını büyüklere tercih etmeye başlarlar. Arkadaş konusunda seçicidir. Bir iki çocuğa yakından bağlanır, diğerlerine olan ilgisi gelip geçicidir. Çocuklar arkadaşlarından etkilenirler, birbirlerini benimserler, hatta aynı şekilde konuşmaktan hoşlanırlar. Yaşıtlarıyla rekabet bu yaşlarda başlar. Çocuk, oyuncaklarını paylaşıp paylaşmamak konusunda kararsızdır. Yine bu yaşlarda çocuk kendini başkalarının yerine koyarak, onun duygularına yakınlık göstermeyi öğrenir. Bu sayede empati duygusu gelişir. Bu dönemlerde çocuğun lider mi yoksa izleyici mi yani arkadaşları tarafından yönlendirilen bir çocuk olacağına ilişkin belirtiler görülür. Çocuklar zaman zaman ana-baba ya da yuvadaki öğretmenlerine arkadaşlarım benimle oynamıyor, bana vuruyorlar, beni istemiyorlar gibi şikayetlerde bulunmaya başlayabilirler. Bazı çocuklar yaşıtlarıyla daha kolay iletişim kurarken bazı çocuklarsa diğerlerine göre arkadaş ilişkilerinde zorlanmaktadırlar.
Arkadaşlık, yüzme gibi ne kadar erken başlarsa o denli kolay gelişen bir yetenektir. En sağlıklı bir ailenin bile çocuğa veremeyeceği tek şey arkadaşlıktır. Aile ancak çocuğa, uygun arkadaşlık ortamı yaratarak yardımcı olabilir. Arkadaşsızlığın yarattığı yalnızlık ve eksiklik duygusunu aileden gelen sevgi gideremez.
Okulun başlamasıyla birlikte, arkadaşların yaşamdaki önemi de artmaya başlar. Çocuklar arkadaşlık kurabilmenin ve farklı oyun etkinliklerine katılmanın grup tarafından gördükleri kabule bağlı olduğunu fark ederler.
Arkadaş ilişkileri çocuğa pek çok şey kazandırır. Arkadaşlar çocukların kendi kişiliklerini geliştirmelerine yardımcı olurlar. Çocuklar bu ilişkiler içinde kendileri hakkında geribildirim alır, böylece kendileri hakkında algılar oluştururlar. Ana-babaların olmadığı ortamlarda arkadaşlar, güvenlik ve duygusal destek sağlarlar. Yeni ortamlarda, yeni insanlarla tanışmalarına yardımcı olur ve yeni sorunlarla baş etmelerini kolaylaştırırlar. Bilişsel ve empati becerileri gelişir; işbirliği ve rekabet içeren etkinliklere katılmayı öğrenirler. Kazandıkları bu beceriler, onların diğer insanlarla uyum içinde yaşamalarını sağlar.
Arkadaş ilişkileri çocukların gelişiminde büyük rol oynar. Gelişim sürecinde arkadaşları ile yaşadığı yoğun ilişkiler çocuğa, yeterli sosyal uyumu gösterebilmesi ve gerekli sosyal becerileri kazanması için birçok fırsat sağlar.
Çocukların yaşıt gruplarınca kabul edilmesi ve onlarla başarılı etkileşimler kurulması, öteki çocuklarla işbirliği kurmaya ve olumlu bir biçimde etkileşmeye istekli olmayı da içeren bir dizi etkene bağlıdır. Grup için bir şey yapmaları istendiğinde buna hazır olmalıdırlar. Çocukların bunu yapmaya istekliliği aile içindeki konumlarından etkilenebilir. Örneğin ilk doğanlarla karşılaştırıldığında, daha sonra doğanların işbirliğine uyuma daha eğilimli oldukları, dolayısıyla daha kolay kabul edildikleri gösterilmiştir. Grubun gereksinim duyduğu -atletik, sanatsal, akademik ya da başka türlü- özel yeteneklere ya da becerilere bireysel olarak sahip olmak çocukların kabul edilmesinde büyük ölçüde etkili olur. Bebeklikte geliştirilen temel güven duygusu ilk ve orta çocuklukta özerkliğe ve yaşıtlarıyla ilişkilerde başarılı olmaya katkıda bulunmaktadır. Orta çocuklukta önem kazanan diğer bir erken beceri de dildir. Dili kullanma ve fikirlerini etkili bir biçimde aktarma yeteneği yaşıtlar tarafından kabul edilmeyi kolaylaştırır. Yaşıtlar tarafından kabul edilmede ana-babanın çocuk yetiştirme tutumu da etkilidir. En çok sevilen, en popüler çocuklar kabul edici ve demokratik bir aile ortamında büyüyen çocuklardır. Yaşıtları tarafından da çekici bulunurlar. Ayrıca çocuğun empati derecesinin yüksek olması da kabulü artıran etmenler arasındadır. Son çocukluk döneminde olan çocuklar, kendi arzularının, diğer çocukların doğrultusunda olduğu inancındadır. Bu da onların gruba kabul edilmelerini kolaylaştırır.
Anne babaların çocuklarının arkadaşlarıyla yaşadıkları problemlerle ilgili devreye girmeleri uzun vadede çocuğun özgüvenini olumsuz etkileyebilmektedir. Anne baba çocuğun problemlerini çözmek için her zaman yanında olamayacaktır. Üstelik anne babaların müdahaleleri diğer çocuklar tarafından alay konusu yapılabilmektedir. Lider ruhlu çocuklar uygun ortamları bulduklarında diğer çocukları etraflarında toplayabilmekte ve yönlendirebilmektedirler. Örneğin futbolda başarılı olamayan bir çocuk oyuna alınmamaktadır ya da çekingen, düşüncelerini ifade edemeyen çocuklar diğer çocuklar tarafından sindirilmektedirler. Zaman zaman okula gitmeyi istememektedirler. Çoğunlukla sınıflarda çeşitli alt gruplar oluşabilmekte ve bazı çocuklar bu grupların dışında kalabilmektedirler. Özellikle korumacı aile yapısında her isteği yapılan çocuklar daha sonra arkadaş ilişkilerinde de aynı şeyi sürdürmek istemekte, en ufak bir problemde ağlamakta ve mutsuz olmaktadırlar. Zaman zaman çocuklar arkadaşlarını kaybetmemek için istemedikleri halde arkadaşlarına boyun eğmektedirler. Bu da onlarda önemli bir stres yaratmaktadır.
Peki, ne yapılması gerekiyor? Anne babaların “GÜÇLÜ” çocuklar yetiştirmeleri gerekiyor. Güçlü çocuk yetiştirmek; yaşı gelince kendi yiyebilen, giyinebilen, kendi yapabileceği her şeyi kendi yapan, sorumluluk alabilen, kendi programını yapabilen, kendi kararlarını verebilen, seçimlerini yapabilen, duygu ve düşüncelerini ifade edebilen, arkadaşına yatıya gidebilen, dış dünyaya sanatla, sporla açılan, anne babaya yapışık olmayan, problemlerini kendi çözebilen, Ayşe benle oynamazsa bende Duygu’yla oynarım diyebilen çocuk! Bunlar için çocuğun yeteneklerini, ilgilerini harekete geçirmek, çocuğa kendini başarılı hissedebileceği bir başarı alanı oluşturmak gereklidir. Çocuk düzenli bir şekilde bir sanat ya da spora devam ederse, hem yeni arkadaşlıklar kurabilir, hem de “ben çok güzel yüzüyorum” diyebilir. Çocuğa ilişkide bulunabileceği yeni sosyal ortamlar sağlanmalıdır.
Anne baba çocuğun problemlerini çözmemeli, çocuğa güvenerek ve yol göstererek, çocuğun kendi problemlerini kendisinin çözmesine yardımcı olmalıdır. Çocuğu aşırı korumamak, sorumluluk vermek gerekir ki çocuk kendi problemlerini çözebilsin. Çocuğa kendini ifade edebileceği bir ortam yaratmak, kendini başarılı hissedebileceği bir başarı alanı yaratmak çok önemlidir. Çocuk dışlanıyorsa dışlandığı alanlarda neler yapabileceğini çocukla konuşmak iyi olabilir. Ona çözüm buldurmak; “diğer şubede Ayşe var, onunla görüşmek ister misin? Ben annesiyle konuşurum, program yaparız” gibi. Çocuğun neler hissettiğini sizinle paylaşması ise diğer önemli bir konudur. Dramatizasyonla siz çocuğunuzun arkadaşı olabilirsiniz, rol oynamayla çocuğunuzun yaşadıklarını canlandırabilirsiniz. Böylece çocuğunuz hem arkadaşının neler hissettiğini daha iyi anlayabilir, empatisi gelişir, hem de kendi duygu ve düşüncelerini paylaşarak çözüm üretebilir. Çocuğunuzla kimlerle dost olduğunda mutlu olduğunu konuşmak da faydalı olabilir. “Bütün çocuklar seni sevmek zorunda değil. Sen tüm arkadaşlarını seviyor musun, hoşlandığınız şeyler farklı olabilir, bak sen kütüphanede okumayı seviyorsun, o bahçede futbol oynamayı seviyor” gibi… Arkadaşlarını eve davet edebilirsiniz, orada tanıyabilirsiniz. Okuldan arkadaşla birebir kısa süreli okul dışında program ayarlamak faydalı olabilmektedir. Anne babaların sınıf listesini alarak çocuğun sınıf arkadaşlarının aileleriyle ilişki kurmaları da olumludur. Bilet alıp, çocuğunuz ve arkadaşına program yapabilirsiniz. Çocuğunuzu devamlı eleştirmemek, ama arkadaşlarının hoşlanmayacağı özelliklerini fark ettirmekte uygun olabilir.
Çocukların hepsi birbirlerinden çok farklı özelliktedirler. Bazen aynı anne babanın iki zıt karakterli çocuğa da sahip olabildiği sık rastlanan bir durumdur. Bazı çocuklar anne babaları çok çaba sarf etse de çekingen kişilik özellikleri gösterebilmekte, hakkını koruyamamakta, topluluk içinde kendilerini ifade etmekte zorlanmakta, konuşurken göz teması kuramamakta, arkadaşlarını kaybetmemek için onlar ne istiyorsa yapmaktadırlar. Güvenli davranış eğitimi, sosyal beceri geliştirme programlarının bu çocuklar için özellikle çok yararlı olabildiği gözlenmektedir. Anne babaların çocuklarının özgüvenini desteklemeleri konusunda çaba sarf etmekten vazgeçmemeleri, “GÜÇLÜ” çocuklar yetiştirmeleri gerekmektedir.
Yazar
Sonnur KÖSE ÖZTÜRK
Uzman Klinik Psikolog – Psikodrama Terapisti, Oyun ve EMDR Terapisti, Oyun Terapisi Süpervizörü
Detaylı Bilgi